Gülden ADIGÜZEL
AK DERVİŞ  31.05.2021   (1347) Okunma


İnsanlığın kendi çapında ‘zirve’ yaşadığı şu garip yüzyılda can sıkıcı, ancak gerekli olan şu soruyu sormaktan alıkoyamıyorum kendimi: ‘Benim bu kaostaki rolüm ne?’. Garip bir şekilde en gafil anlarda yakalanıyorum bu soruya. Etrafta eğlenir gülerken kahkahamın en yüksek tonunda, keskin bir titremeyle yarım kalan uykumda, en güzel rüyalarımın kâbusa dönüşen sonlarında… Belki de fazla takıyorum diyorum ancak kafamda umarsızca gezen tilkilerin kuyruklarına takılmış geleceğimin, insanlık olarak geleceğimizin korkunç senaryolarını ne yapsam yakalayamıyorum. Bazen de diyorum ki; ‘ölüp gideceğiz zaten salla, sen kendini kurtar.’ Kendi iç sesimi düşmanlarımın sesiyle o kadar bir etmişim ki, artık kafamdaki mahkeme salonu düzgün işleyemez oldu. Günümüzde bunu yaşayan zibilyonlarca insan gibi… Beni dipsiz bir kuyuya çekmek isteyen o düşmanları bırakın yanıma almayı, yılan gibi koynumda besler olmuşum. Bu canavarları nasıl temizlemeli; aklımdan, geleceğimden ve geçmişimden… 

Çıldırmışçasına etrafta koşuyordum. Divaneye dönmüştüm ararken, hangi çölden geçmeli, hangi mağaraya dalmalı ve hangi uçurumun kıyısında yürümeliyim diye soruyordum önüme gelene. ‘Sahib’ül Cevâb’ beni izliyor, sürekli mesajlar gönderiyor ama ben görmek istemiyordum. Bende var olduğunu çok sonraları anladığım bu yaratıklardan aslında herkeste varmış, bir derviş açtı gözlerimi. O da benim gibi ıssız diyarlarda gezer durur, temizlenmenin yolunu arıyordu. Yüzü insanlığın zulmü altında yanmış, kapkara bir insandı. Bense toy, beyaz yüzlü daha hiçbir şeyin farkında olmayan çaylak derviş… Tam diyecektim ki ‘Sen kimsin, nerelerdensin?’ diye bir hareketi susturdu beni. Yüzüme öyle bir sille vurdu ki, uykumdan gözlerimi bir aralar gibi oldum. ‘Kendini kandırmayı bırak, gözünün önündekini göremiyorsun, etrafına bak, etrafını oku!’ diye çıkıştı bana. Tüm varlığımla utandım karşısında. Utandığımı görünce de evladı gibi okşadı yanağımı ‘Bana karşı değil O’na karşı utan evladım…’ diye fısıldadı. O an anladım, sürekli arkaya attığım kırgınlıklarım ve kızgınlıklarım benliğime kene gibi yapışmış O’na dönmemi engelliyor. ‘ O’ndan geldik, O’na döneceğiz evlat, birine kızacaksan otur dök secdene neyin varsa. Yıprat seccadenin başını ve sonunu. Bana da öyle bakma, kulum ben. Bırakır giderim. O gitmez. Kusurluyum ben, hiç olmadığım kadar. O ise kusursuzluğun ta kendisi, kimsenin olamadığı ve olamayacağı kadar.’ Ayağımın altındaki kumların, ‘ben’ dediğim ne varsa yuttuğunu hissettim. Kızgınlıklarım, kırgınlıklarım, nefretim ve kâbuslarım… 

O an anladım ki o kara yüzlü derviş 8 yaşımdaki benim tertemiz kalbim, yaşlı gözlerim ve öfkeli bakışlarımla kafamı kaldırıp, O’na ettiğim kabul olunmuş duamdı. Elini öptüm ve devam ettim yoluma. Yeni hataları eski doğrularla değiştirip O’na doğru adımlamaya… 

Ak Derviş

( Yazı; noktasına virgülüne kadar Canım Yavrum Zeynep Aksulu´ya aittir İzniyle, bu hafta O’nun yazısını paylaşıyorum.)