İsmail ÖZTÜRK
Masmavi Gözler  18.12.2020   (1677) Okunma

Kızkardeşim benden bir yaş küçüktü. Onunla hiç ayrılmazdık. Çok severdim kardeşimi

ancak o bana göre daha hırçındı. Ufak tefek şeylerden hep didişirdi benimle. Çekyat üzerine sırt üstü yatar, ayaklarıyla Allah ne verdi ise at gibi teperdi beni... Hiç de acımazdı. İki elimin de başparmaklarını bu şekilde defalarca kaktırdığı olmuştu. Yine de ben onu çok severdim ve o da benden hiç ayrılmazdı. İlkokula giderken eliyle önlüğümün arkasından tutardı ve hiç bırakmadan okula kadar öyle giderdik.Okul dışında da bir yerlere giderken ben kardeşimin elini asla bırakmazdım.

Orta birinci sınıf bittiğinde kızkardeşimin de ilkokul hayatı son bulmuştu. Geçtğimiz yıl tahsiline devam etme edememe tartışmasını yapma sırası ona gelmişti. Babam ona da aynı tavrı sergiledi fakat kardeşim benim gibi bir direniş sergileyemedi ki zaten etrafımızda tahsilli eş dost akrabamız da olmadığından bu duruşu sergileyebilmesi birkız çocoğu olarak imkansıza yakındı. Dersleri ile de arası pek iyi olmadığından tahsiline devam etmeme kararı aldı. Başka da bir ihtimali yoktı zaten. Çok üzülmüştüm fakat elimden gelen bir şey yoktu.

Babam maddi durumumuzun kötülüğünden dert yanarak beni okula göndermek istememişti, kızkardeşime de aynı tavrı sergiledi ve daha da eskide ikşi ağabeyimi de bu mazeret ile okula göndermemişti. Fakat ortada büyük bir tezat durum vardı. Babam çalışmıyordu. Hem paramız yok diye dert yanıyor, hem de çalışmıyordu. Üstelik de alkolikti. Çok içiyordu. Ağabeylerimin de randımanlı bir şekilde çalışıp ailemize maddi destekle bulunduklarına hiç şahit olmamıştım. Babamın çok borcu birikmişti. Çalışmaması ve üstüne üstlük çok alkol içmesinin de borcunun birikmesinde önemli bir katkısı vardı. Bir süre sonra işin içinden çıkamadı ve evimizi satmak zorunda kaldık. Yıllarca sattığımız evde kiracı olarak yaşadık. Babam borçlarını ödedi fakat çalışmamaya devam etti. Çalışmayıp bir de gece gündüz içmeye devam edince borçlarıdan arda kalan nakit para da suyunu çekti. Son çare annem çalışmaya başladı. Başka bir çıkar yolu bulamamıştı. Eski masraflara nazaran artık ev kiramız da vardı. Elektrik, su faturaları, evin mutfak masrafları ve babamın şahsi giderleri... Annemin maaşı bu masrafları karşılamaya yetmiyordu. Bir tül fabrikasında asgari üret ile çalışan bir işçiydi. Ben hem okuyor hem sinemada çalışıyordum ama günlük ancak birkaç ekmek alabilecek kadar para kazanıyordum. Anneme yardımcı olabilmemin tek yolu okulu bırakmam ve bir işte sürekli çalışmamdı. Annem buna razı gelmedi. Düşündük , taşındık ve hiç adil olmayan bir çözüm bulduk. Kızkardeşim de çalışacaktı. Annem onu fabrikaya yanına aldı. Daha on iki yaşında fabrikada koskoca makinalarda çalışmak zorunda kalmıştı. O çalışacaktı ve ben de bu sayede rahat rahat okuluma devam edecektim. Bu çok büyük bir haksızlıktı.

Evimizde kendime ait bir odam olmadığı için uygun ders çalışma ortamım da yoktu. Böyle bir beklentim de yoktu zaten. Siyah beyaz bir televizyon ve eski püskü birkaç çekyatın bulunduğu odada bir yardımsever tarafından verilen demirdöküm bir sobamz vardı. Sadece bu oda sıcak olduğu için derslerimi orada yapardım. Boş bulşduğum bir çekyatın üzerine koyardım defterimi kitabımı, yere oturarak yapardım ödevlerimi...

Derste öğretmenlerimi dikkatli dinlediğimden ötürü evde saatlerce ders çalışmama pek gerek kalmazdı. Annem bana bazen derdi ki;

- Oğlum hiç uzun uzun saatlerce ders yaptığını görmedim ama ne zaman veli toplantısına gitsem öğretmenlerin derslerinin çok iyi olduğunu söylüyor. Hem az ders çalışıyorsun hem notların yüksek . Nasıl oluyor bu iş?

Aslında cevabı basitti. Sınıfta mümkün olduğunca ön sıralarda oturur ve öğretmenimi can kulağıyla dinlerdim. Öğrenmenin büyük bir kısmını da zaten dikkatlibir şekilde dersi dinlemek oluşturuyordu. Aslıan bakılırsa sinemada çalışmaya başladıktan sonra da daha verimli ödev yapabilmek için elime bir fırsat geçmişti. Filmden önce veya film başladıktan sonra bulduğum her fırsatta sinemada da derslerimi çalışıyor, ödevlerimi yapıyordum. En azından masada ders çalışma imkanım oluyordu.

Sinemanın da bazı eksikleri yok değildi. Eskiydi, uzun yıllardan beri boya badana dışında hiçbir bakım yapılmamıştı. Teknik olarak da yetersizlikleri vardı. En büyük eksiklik ise bir jeneratörünün olmayışıydı. Film esnasında veya film başlamadan önce elektrik kesildiği an izleyiciler elektriğin gelmesini beklerlerdi.Yaklaşık yarım saatlik sürede elektrik gelmez ise izleyicilere paraları iade edilir ve o seans iptal olurdu.

Akşam seanslarında elektrik kesintisi olduğu zamanlarda ise mum ışığında ödevlerimi yaptığım veya sınavlarıma çalıştığım çok olmuştu. Bir mum yakıyor, masaya koyuyor ve ışığıyla ödevlerimi yapıyordum. Ailemizde sorunlar bitmek bilmiyordu. Ben ise inatla sorunlar karşısında pes etmek yerine mücadeleyi seçmiştim. Her ne olursa olsun okuyacaktım. Küçücük yaşımda hem okuyor hem çalışıyordum . Hayatla mücadelem bu yaşlarda başladı. Belki tam manasıyla çocukluğumu yaşayamıyordum ama buna karşılık hayatla mücadeleyi ve en önemlisi çok çok az da olsa para kazanabilmeyi öğreniyordum.

Kızkardeşim ve annem fabrikada çalışmaya devam ediyordu. Buna karşılık iki ağabeyim de çalışsalar bile eve bir kuruş katkıları olmazken üstüne üstlük annemden de para aldıkları oluyordu. Babam ise hiç çalışmamakta kararlıydı. Annemin maaş almasını beklerdi. Annemden aldığı harçlık ile sigara ve çay masraflarını karşılardı. Ailemiz sadec anne, baba ve çocuklardan oluşmuyordu. Banaannem de bizimle yaşıyordu. Zaten babaannem bizimle ilgilenmese annem bizi bırakıp çalışamazdı. Babaannem beş vakit namazında, bulduğu her fırsatta Kur-an´ı Kerim okuyan dindar bir insandı. Hiç görmediğim rahmetli dedem de öyleymiş. Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla boş zamanlarının çoğunu camide geçirirmiş. Böyle bir anne babanın oğlu olan babam ise bir alkolikti. Kalabalık bir aile olduğumuz için mutfak masraflarımız da çok oluyordu. Annem ve kardeşim dışında eve para getiren olmayınca eve giren aylıklar elektrik ,su mutfak masrafı ve babamın sigara çay masraflarına ancak yetiyordu. Dönem dönem aylarca ev kiramızı ödeyemediğimiz zamanlar oluyordu. Ev sahibimiz ise benim kendi çabamla okumaya çalışmamı takdir ediyor ve durumu idare ediyordu. Gün geçtikçe daha da dibe vuruyorduk. Ben aileme ayrıca yük olmuyordum, okul masraflarımı kendim kazanıyorum ancak beni üzen şeye eve ayrıca katkı sağlayamoyor olmamdı. Kendi yarattığım imkanlarla da olsa ben okuyabiliyorken kardeşimin çalışmak zorunda kalması en büyük ızdırabımdı.

Bu sıkıntı ve streslerimi Cem abiyle paylaşır olmuştum. Beni dinleyecek, dertleşebileceğim bir dosta ihtiyacım vardı. Onun vesilesiyle sinemada çalışıyor olmamızdan dolayı diğer arkadaşlardan çok daha fazla zaman geçiriyorduk Cem abi ile. Evlerine de çok sık gider olmuştum ve bir dönem sonra ailece görüşür olmuştuk. Anne ve babası zamanla beni bir oğulları gibi, görmeye başlamışlardı. Ben de onları çok sevmiştim. Kızkardeşi de Cem abinin tüm arkadaşları içinde en çok benimle uğraşmasını severdi. Saçımı çeker, karnımı yumruklar, ayaklarıma tekme atar, eline ne geçirirse kafama fırlatır ve daha neler neler... Benim de pek hoşuma gitmeyen bir durumdu ama yapacak hiçbirşey yoktu. Bu küçük canavara laf anlatabilmek her yiğidin harcı değildi çünkü...

Ortaokul hayatım boyunca hep takdir aldım. Tahsilime başarılı bir şekilde devam ederken kızkardeşim ise fabrikada koskoca makinalar arasında çalışmak zorunda bırakılarak ailemiz tarafından sömürülmeye devam ediyordu. Elimde olsa kızkardeşimi en güzel okullarda okutmak, en güzel elbiseleri almak onu mutlu edecek her ne varsa hepsini yapmak isterdim. Masmavi gözleri ile bunu fazlasıyla hak ediyordu çünkü...