Nizamettin GÜMÜŞ
İçimizdeki Adam  23.05.2020   (1104) Okunma

Şuraya bir adam tasviri yapalım. Sizler de bu tasvirden ideoloji sahibi bu adamın daha doğrusu bizim adamımızın halk dilinde ideolojik karşılığını bulun. 

Yapabilir misiniz? Öyleyse başlayalım.

Bir ayet-i kerime vardır ki bizim adamımız, onun mealini okuyunca yüzü kızarır ve “bunun yazmayalım, bunu konuşmayalım!” der. O ayet-i kerime, takva sahibi olup da kurtuluşa erenler için vaat edilen “memeleri tomurcuklanmış eşit yaşta dilberler var” olduğunu haber veren nebe suresinin 33. ayet-i kerimesidir. 

Adamımız, bu mealden vaaz kürsüsünde bahsedemez, mecliste misal olarak veremez. Zaten o Karacaoğlan şiirini de anlamaz, şairini basit bir çapkın olarak tavsif edecek bir zihin yapısına sahiptir.

Adamımız, kılık kıyafet hususunda Sarı Paşa gibi şekilcidir. Adamımız şer-i şerifi mikyas kabul etmez, geleneğe bakar. Quintilianus’un “vestis virum reddit” (adamı adam eden giydiğidir) sözüyle yerleşmiş eski bir Roma âdeti ise bu geleneğin membaıdır.

Köylünün bir dünyası, bir kimliği vardır. Şehirlinin de öyle. Adamımız ise genellikle köyden şehre gelmiştir ancak ne köylü ne şehirli evsafını taşır. Belki biraz kasabalı demek lâzım ona. Kasaba edebiyatı teklif eden Sezai Karakoç’un kulakları çınlasın, hani onda da az o ideolojiden yoktur!

Adamımız, bir vakitler mevzu olan “muhafazakar sanat manifestosu”na imzasını atar.

Adamımız, tarihin ensesine bakmaktadır. Filin hortumunu tutar, fil bundan ibarettir der. Viyana önlerinden beri tarafa gelmez. Biri onu coşkusundan uyandırırsa etrafına bakınıp Viyana surlarının önüne gecekondu diker, ihaleye girip Avusturya hükümetini dolandırır ve bunu milli mefahir olarak takdim eder.

Adamımız aynı zamanda devletçidir. Hak Teâlâ’dan çok devleti sever. Konuşmasına bakar, onu milliyetçi sanırsınız halbuki o devletçilik yapmaktadır.

Adamımız, “laik cumhuriyetin kazanımları”ndan biridir.

Adamımız şark kurnazıdır. Uyanık geçinir. Birilerinin enayiliğini görür ve onlar gibi olmadığı için sevinir. Ayağa takılıp düşen adamın hâline gülen kişinin yüzünde adamımıza ait o ideolojik edayı görürsünüz.

Adamımızın okuryazarlıktan nasibi az ise imlâ hatası yapar bol bol. Gençliğinde babasından gizlice arabesk dinlemiştir. Ahmet Günbay Yıldız okur, bol şekerlisinden sütlü kahve içer. Askerde ona az nöbet yazarlar.

Adamımız övmek ve sövmek arasındadır. Anlamak ya ikinci sıradadır ya hiç gündeminde yoktur. Bu, bilhassa tarih tasavvurunda böyledir. “Hiç akletmez misiniz?”, “hiç tefekkür etmez misiniz?” meallerini işitince bunun kendisine değil de solcu / felsefe öğretmeni olan komşusuna hitap ettiğini düşünür.

Adamımız gibi olan herkes hamasidir, ama her hamasî adamımız gibi değildir.

Adamımız, Batı’ya söver ama cebi biraz dolar görürse, kızını Amerika’ya okumaya gönderebilir. Bazı kere, kızını okuturken maaşa geçmesi ve kendisine bir yazlık alması hayalini kurabilir. Bazı tipleri ise aile müessesinin ne kadar kıymetli olduğunu her fırsatta dile dökerken annesini kardeşinin yanına göndermeye uğraşır, siyasete atılıp kasabaya büyük bir huzurevi yapar ve bununla da övünebilir.

Adamımız, kendisinden ancak övgüyle söz edebilir. Bunun dışında kendisinden söz edecekse gözlerini kaçırır, mahcuptur ama poz vermeyi ve göbeğini hoplatarak gülmeyi kendine nasıl yakıştıracağını bilir.

Adamımız bir garip âdemdir. Talih onun gibilerden yanadır. Maaşı zamanında yatar. İkinci adamları sever. Slogan atmayı beceremez. Bir türküye eşlik etmekte başarısızdır. 

Adamımız kuponla “Rehber Ansiklopedisi” alır. Facebook´ta yanlışlıkla Sibel Can fotoğrafı beğenir.

Şimdi söyleyin bakalım halk arasında adamımıza ve onun gibilere ne denir?