Nizamettin GÜMÜŞ
Yoksulluk Bahsi  13.04.2020   (918) Okunma

Meselelere yaklaşım tarzımız önce ahlak ve maneviyat düsturudur. Hemen ardına ise adil paylaşımı ekleyebiliriz. 

Ahlak olmaz ise adil bir paylaşımın da olmayacağı aşikardır. Işte birbirini tamamlayan iki düstur. 

Ülkemiz yoksulluk ile mücadeleye gayret ediyor. Bu mücadeleye şöyle katkı sağlayabiliriz; yoksulluğun yegane çaresi ahlaktır. 

Hepimizin bilgi gibi ülkemizde ve dünyada yoksulluk yokluktan değil belirli bir kesimin hakkına razı olmayışından kaynaklanıyor. 

Ekonomi ile ilgili her yazının konusudur zengin ile fakirin arasındaki uçurum. Peki ama bu uçurumu dolduran nedir? Hemen söyleyelim; Kan, gözyaşı, emek hırsızlığı ve mazlumların ahı.

Yoksulluk bahsini açarsak; iç yoksulluğumuz ahlak eksikliğidir. Cömertlik, kanaat, merhamet, şefkat gibi melekelere sahip olmayan kimse ahlak yoksuludur.

Içimizdeki bu ahlak yoksulluğu, yaptığımız işleri de etkiliyor. Yokluk taştan katıdır demiş atalar. Ahlâkî değerlerden yoksun kişi taştan da katı olabiliyor.

Geçmişten günümüze yiyecek çeşitliliği hayli arttı. Yiyeceğin çeşidi arttıkça yoksulluğu daha net görür olduk.

Çeşitlilik zengin ama insanlar fakir. Para sıcak ama yemekler soğuk.

Yoksulluk dediğimiz harflerle yazılır da rakamlarla yazılmaz mı? Yazılır işte buyrun;

TÜRK-İŞ tarafından düzenli olarak yapılan “açlık ve yoksulluk” sınırı araştırmalarına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 219 TL, yoksulluk sınırı ise 7 bin 229 TL olarak belirlenmiş.

Eh ailelerin çoğu dört kişiden fazla. Tabi bir de en az üç çocuk bahsini de unutmayalım.

Enteresan olan şu ki, ekonomi iyiye gittikçe, işler kötüye gidiyor. Bu nasıl oluyor, anlamıyorum.

Kapanan işyeri sayısındaki artış, yoksulluk rakamları, işsizlik oranları vs. İster istemez, iyinin neresi olduğunu merak ediyorum.

"Yapılan gökdelen / Yıkılan hatır" gibi bir şey mi bu?