Murat SEVGİ
  13.05.2019   (1418) Okunma

lke, uzun zamandır istila altında! Bu istilanın 70 yıllık müsebbipleri ortalarda pişmiş kelle gibi sırıtarak dolanıyorlar! Evet, tek bir küresel güçten söz ediyorum. İster emperyalizm deyin, ister faşizm deyin, ne derseniz deyin ama “düşman” büyük, kötü ve durmak bilmiyor! 70 yıl önce küpü çatlattık ve bu şeytanlar ülkemize sızmaya başladı. Yardım göndererek, ittifak yaparak, destek olarak, ortaklık yaparak, müttefik gibi görünerek, uşaklık eden siyasetçiler eliyle yönetip yönlendirerek, bir sürü ahmağı güdümü altına alıp örgütleyerek, kurdukları terör örgütleri ile tahrik ederek, apoletli ‘çocuklarına’ darbe yaptırarak, yobaz örgütlerini palazlandırarak, rüşveti, yağmayı, talanı siyasi erdem olarak gören kaçıkları siyasetçi diye vatandaşın önüne atarak... Evet, her türlü toplum mühendisliği deneyinin kobayları olarak kullandıkları bu ülkeyi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, içten ve dıştan yıkmaya çalışanlar olacaktır! Kültür yozlaşması diyoruz, ama tam ortasında oturduğumuz için yaşanan çöküşü ne yazık ki fark edemiyoruz. Popüler kültürün düşük seviyeli talepleri ve maddi çıkarların ön plana çıkması en önemli iki etken. Aslında bu ikili bir kısır döngünün zincirleme sebep ve sonuçlarını kendi içinde taşıyor. Eğitimsiz ve ekonomisiz toplulukların bu vasıfsız durumları bazıları için büyük rant kapısı haline gelmiş durumda. Bu rant, tatlı karlar peşindeki birçok girişimciyi harekete geçiriyor. -Bunlara da ne kadar girişimci denirse! Tefecilik yada fırsatçılık gibi bir durum aslında bunların yaptığı.- Aylak ve parasız bir hale gelen insanların da başka bir çaresi kalmıyor. Üç kuruşa, beş kuruşa ıvır zıvır satan mağaza müsveddelerini gezmek tek sosyal faaliyetleri! (Ayrıca; “İŞ ADAMI” olarak, ülkemizi Çin malı çer-çöple doldurmayı kendilerine meslek edinen üzerine bir de para kazananları da tebrik etmek istiyorum.) KASABA İLE “KENT” ARASINDAKİ FARK: Kitapçılar, sinemalar, sanat galerileri ve tiyatro salonları sadece tabelaları ile biliniyor. Toplumun büyük bir kesimi kapılarından içeri girmiyor. Bunun için haklı sebepleri olduğunu düşünüyorlar. En acısı ise mazeretleri hep aynı: “Ekonomik sorunlar!” Kalabalıklaşma ile şehirleşme arasındaki farkın farkında olmayan yöneticiler, yönettikleri çarpıklığa şehir deyip dursun. Her gün, gerçek bir şehirden bir adım daha uzaklaşıyoruz. * * * Trakya’nın küçük bir kasabası olan Çorlu; 70’li yılların sonuna kadar nüfusundaki tek etken değiştirici olarak memur atamaları ve özellikle de sınırları içinde bulunan askeri birlikleri görmüş. Bugün 30’lu yaşlarında olanlar; 9000 ve 14.100 gibi nüfus değerlerini hatırlıyor. İşte o tarihlerde nüfusumuz birkaç köyü geçmezken; bir ucundan diğerine 10-15 dakika da yürünebilirken; herkesin birbirini tanıyacağı kadar küçük bir kasaba iken... (Yeni Çorlulular pek bilmez. Çevrelerinde varsa büyüklerine bir sorsunlar.) * * * Çorlu’nun tam 7 tane (Yazıyla: “Yedi”) sineması var[dı]! “DI” diyorum hepsi hikaye oldu. -Geçmiş zamanın hikayesi- Çünkü, hepsinin yerinde yeller esiyor. Ölümcül bir EBOLA salgını oldu ve tümü öldü! Yahu, bina ölür mü demeyin. Vallahi öldü! Gülmeyin! Ağlanacak halimize... Bir de siz gülmeyin! * * * Belki gizli bir el tümünün yıkılmasını emretti. Tümü yıkıldı... Belki de Beyoğlu, İstiklal caddesinden birileri kıskandı... “Bunlar 30-40 yıl sonra bizi sollar... Yeşilçam Sokağı’nı da Çorluya taşırlar.. Böyle giderse sinemaların galaları Çorlu’da yapılır. Bunlar 60’larda 70’lerde böyleyse 2000’lerde Hollywood’u da geçerler. Vakit erkenken şu Çorluluları durdurun!” diye emretti herhalde! * * * Nereden nereye... Çorlu, 10 kat, 100 kat büyüdü diyenlere ithaf olunur. Çorlu’nun sembol olacak bir şeyi yok, yapalım diyorlar... İkide bir karşıma çıkan bir “dilek” bu. Bu kadar yozlaşmaya midesi kaldıranlara tebrik mahiyetinde dağıtmak için KINA verelim. Şapada şupada yaksınlar. Süslü bir paketi de olsun. Sinema meselesine dönersek, sallamıyorum, işte ispatı! İnanmayanlar için sayalım: Bir: Çiçek Sineması, Cumhuriyet Meydanı'nda, Kılıçoğlu İş Merkezi'nin olduğu yerde, İki: Çiçek Bahçe Sineması, Astsubay Orduevi’nin karşısında, şimdi Megalit Pasajının olduğu yerde, Üç: İnci Bahçe Sineması, Cumhuriyet Meydanı'nda, Vakıf İş Merkezi'nin olduğu yerde, Dört: Başak Sineması, Ersözler Pasajının olduğu yerde, Beş: Park Bahçe Sineması, eski belediye binasının arkasında Ziraat Bankası’nın olduğu yerde, Altı: Manolya Sineması, Atatürk Meydanı'nda apartmanların işgal ettiği bir alanda, Yedi: Orduevi Sineması, Subay Orduevi'nin Paşa Çeşmesi tarafındaki köşesinde, Sekiz: Set Sineması, Fatih Camisi’nin bulunduğu meydanda bir iş hanında, Tonguçlar binasında, Böyle sıralanmış sinemaları sayınca; bunlar Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi'nde değil! Çorlu’da, Omurtak Caddesinde! HEY GİDİ GÜNLER, HEY! (Burada bahsedilen salonlar 20-30 kişilik ufak-tefek salonlar değil. Sakın ha!, öyle sanmayın! 500-600 kişilik büyük mekanlar bunlar... Şimdi 20 koltuklu salonlara da sinema diyorlar ya. Bunu belirtmek istedim. Zamane sinemaları ile karıştırmayalım diye...) Bunların dışında beş adet tiyatro sahnesi de cabası... Benim aklım almıyor. Alan varsa söylesin. 10-15 bin kişiyken bunlar var. Sonra ne oldu da!? Dilim varmıyor... ( 7 Nisan 2005) Hep sevgi ile kalın